Hepimiz duymuşuzdur Pandora’nın gizemli Kutusu’nu. İnsanoğlunun dünyadaki ilk günlerinde, her şeyin güzel ve yeni olduğu zamanlarda hiçbir yerde ne hastalık, ne acı, ne de keder vardı. Ta ki, Pandoranın Kutusu açılana kadar!

Yunan mitolojisinde Pandora, Tanrılar tarafından muhtemelen insanlığa sefalet getirme niyetiyle yaratılmış ilk ölümlü kadındı. Ateşin ve aklın insanları şımarttığını ve güçlendirdiğini gören Zeus insanlara ateşin karşılığı olarak öyle bir kötülük verecekti ki, insanlar kendi yok oluşlarını mutlulukla kucaklayacaklardı. Bu kötülük kadındı. Bu amaçla Zeus, oğlu Hephaestus’a kil ile suyu karıştırarak bir kadın yaratması talimatını verdi. Zeus hayat verdi, Athena kadını giydirdi, Afrodit onu zarafet ve güzellikle süsledi, Hermes ona konuşma yeteneği, Hera ise merak duygusu verdi.

Epimetheus’un daha önce Prometheus tarafından tanrılardan herhangi bir armağanı kabul etmemesi konusunda uyarılmış olmasına rağmen Epimetheus güzel Pandora’ya baktı ve onu eşi yapmaya karar verdi. Pandora yanında bir kutu getirdi ancak Pandora bu kutuyu asla açmaması konusunda uyarılmıştı. Hera’nın ona aşıladığı merak sonucu, Pandora kutunun içine bakmaya karar verdi. Pandora’nın Kutusu’nun içinde dünyanın tüm kötülükleri saklanmıştı ve Pandora bu kutuyu hızla kapatmasına rağmen, keder, acı, açlık, hastalık, savaş, felaket, sefalet, kibir ve kıskançlık gibi şeyler içinden çoktan kaçmıştı.

Pandora’nın Kutusu’nda kalan tek şey ‘umut’tu..

Bütün kötülükler arasında insanları yaşatacak yegane kötülük olan umut dışarı çıkamamış, kutunun içinde kalmıştı. Bir defa serbest bırakılan kötü varlıklar yeniden kutuya girmedi; fakat her nereye uçarlarsa uçsunlar Umut peşlerinden gitti ve her gittiği yere kanatlarında taşıdığı iyiliği götürdü…